Güney Kore, bir dönem aynı mahallede hayat mücadelesi verdiğimiz, sınıf arkadaşımız, komşu evin çocuğu. Hayat zaman geçtikçe bizi komşu çocuklardan uzaklaştırabiliyor da yakınlaştırabiliyor da. Sanırım bu sefer biz kendi hayat mücadelemizi verirken, komşu çocuk kendi mücadelesinde bize fark atmışa benziyor.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında 500 milyar dolar ihracat yapacağımızı kafaya koyduk ve bunun için mücadelemizi veriyoruz. Hatta dedik ki dünyada onuncu büyük ekonomi olacağız. Aşağıdaki 2011 yılı verilerine göre hazırlanmış tabloda da görüleceği üzere sanki komşu çocuk biz çift dikiş giderken sınıfları başarılı adımlarla geçmişe benziyor.
2011 yılı verileri neden? Çünkü bizim ulaşmak istediğimiz 500 milyar dolarlık ihracat hedefine Güney Kore 2011 senesinde ulaştı. Mevcutta durum nasıl dersek; biz son üç senedir kilitlenip kaldığımız 150 milyar dolarlık seviyeden henüz yukarıya çıkamadık. Son ayki (Nisan 2015) ihracatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre %10 azaldı. Bununla beraber bir de on yedinci büyük ekonomi olmaktan on dokuzuncu büyük ekonomiliğe düştük.
Sanki dünya ile rekabette olduğumuzu unutmuş, komşu kıza abayı yaktığımızdan mıdır nedir bilinmez, dünya ile ilişkimizi kesmişiz gibi. Ya da biz nasıl olsa biz tavşanız, bir kestirip uyanınca kaplumbağaları bir çırpıda geçiverecekmişiz gibi mi düşünüyoruz.
Halbuki rekabette rehavete yer yok. Dilerseniz Güney Kore örneğinden devam edelim ve son 14 yılki dış ticaret verilerimizi aşağıdaki grafik ile karşılaştıralım.
Rekabette rehavete yer yok
Umarım grafikteki karşılaştırma motivasyonu bozucu veri olarak algılanmaz. Bilakis yapılacak to do list’lere ilham kaynağı olacaktır. Hastanın iyileşmesi için acı ilacı içmesi gerekiyorsa içmelidir. Acı ilaç ertelendikçe hastalık yayılmaya devam edecek, iyileşme umutları da azalacak.
Rekabette yer almak isteyen herkesin Güney Kore örneğinden çıkaracağı dersler var. İncelemekte ve bize dersler verilmeden önce, gerekli dersleri almakta fayda olduğu kanaatindeyim.