Değişim insanoğlunu genelde korkutur, ondan uzak kalıp hep bir düzen içerisinde yaşamaktan hoşlanır. Alıştığımız sokaktan eve döneriz, alıştığımız marka ürünleri kullanırız. Bazılarımız geçinemediği ama yine de huyunu suyunu bildiği patron/müdür/eş/… (adını siz koyun) ile yola devam etmeyi tercih eder. Yani insanlar bildikleri tanıdıkları kötüyü, tanımadıkları kötüye tercih eder. Değişimden, değişiklikten ya da değiştirmekten korkar.
Kimine göre değişim; mevcudun kaybı, kimine göre risk, kimine göre gereksiz heves, kimine göre ise boş bir maceradır. Bu konuda Giovanni Guaresci’nin “Patates Şövalyeleri” adlı kitabından eşek ve at ile ilgili bir anekdotu hatırlatmak isterim. Siz de bir düşünün, anekdottaki at gibi mi davranıyorsunuz yoksa eşek gibi mi?
Değişim: Gelen gideni aratır (mı?)

Eşek denilen mahlûkun kafası öylesine işler ki değme bir at hiçbir zaman böyle bir düşünce seviyesine erişemez.
Başıboş kaldığında at kaçmaya kalkar da, eşek gene sakin sakin otlamaya devam eder. At ona “Niçin kaçmaya çalışmıyorsun?” diye sorar.
Bizimki de şu karşılığı verir; “Sanıyor musun ki, kaçmakla adam sahibinden kurtulur? Ondan kurtuldum sanırsın, bir başkasının eline düşersin. Daima bir sahibi olur bu at, eşek milletinin… Ne diye kaçıp da bilmediğim, tanımadığım bir insanın eline düşeyim? Huyunu suyunu bildiğim sahibimin yanında kalırım, daha iyi.“