Fırsatlar, para, mevki ve benzerleri insanlarda karakter değişimine yol açar mı, yoksa bunlar insanları değiştirmez mi? İnsanların belirli kalıplarla sınırlandırılarak eğitilmeleri, tek başına bunun önüne geçebilir mi?
İnternette rastlamışsınızdır; Almanya’da bir lise müdürünün, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine gönderdiği bir mektup varmış. Mektupta,
“Nazi toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü, ‘iyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.’ Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.” yazıyormuş.
“Öğretmenlerden istediğim şudur: Öğrencilerinizin ‘insan’ olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma-yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.” diye bitiriyor mektubunu.
Atamız boşuna dememiş, “ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim“. Ahlak da sağlam bir karakter için temel göstergelerinden birisi değil mi?
İnsanlar çıkarları için çok kolay biat edebiliyor, satışa getirebiliyor, dün ak dediğine bugün kara diyebiliyor. Sağlam karakter oluşmayınca en ufak bir fırsatta gerçek karakter ortaya çıkabiliyor. Bununla ilgili bir anekdot okuyalım:
Kedinin asaleti fareyi görene kadar

Komşu iki ülke varmış. Biri çok zengin ötekisi de yoksul imiş. Bir gün, yoksul ülkenin padişahı resmi ziyaret için bir haftalığına zengin ülkeye gitmek zorunda kalmış. Her iki padişah gündüz ülkenin gelişmişliğinin gözler önüne serildiği yerleri gezmişler. Akşam olunca da kuş sütünün bile eksik olmadığı yemeğin ardından, koca salona arka ayakları üstünde mağrur yürüyen bir kedi, ön patilerinde taşıdığı kristal tepsiyle konuklara şerbet getirmiş.
Zengin ülke padişahı böbürlenerek şunları söylemiş: “Ülkemde tüm problemleri hallettim. Eğitim sorununu da çözdüm. Sıra hayvanlara geldi. Gördüğünüz gibi artık onu da başarıyoruz.”
Ne desin yoksul ülkenin zavallı padişahı. Geride daha altı günü var. Bu çekilecek bir dert değil, katlan katlanabilirsen.
İkinci akşam, aynı olaylar ve laflar… Canına tak etmiş ve vezirinden ya bu duruma bir çözüm bulmasını ya da ziyaretin kısa kesilmesini istemiş. Vezir, nezaketle programın uygulanması gerektiğini, yoksa skandal olacağını belirtmiş. Ama izin verirse ertesi akşam buna son verebileceğini de uygun bir dille anlatmış.
Gün dediğiniz nedir ki, kısa sürmüş. Akşam olmuş, yemek sonrası, cins kedi içeri girmiş, zengin ülkenin padişahı ağzı kulaklarında yoksul ülkenin padişahını bitirdiğini düşünmekteyken, vezir elini cebine sokup odanın ortasına bir cisim fırlatmış. Kimse daha ne olduğunu anlamadan kedi taşıdığı tepsiyi karşı duvara çarpıp cismin peşinden fırlamış.
Kıssadan hisse: “Kedinin asaleti fareyi görene kadar sürer”
Anekdot için kaynak: Erol Mütercimler – Akıl Oyunu