Bir gün sormuşlar bilgelerden birine: “Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?“
– “Bakın göstereyim” demiş bilge.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi yerlerine oturmuş. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar ve arkasından da “derviş kaşıkları” denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.
Ermiş sofradakilere, “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye bir de şart koymuş.
“Peki!” diyerek çorbalarını içmeye çalışmışlar. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götürememişler ağızlarına. Bakmışlar beceremiyorlar, en sonunda öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine, “Şimdi sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe” demiş bilge.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş oturmuş bu sefer sofraya.
“Buyurun” denilince, her biri uzun boylu kaşığını önce çorbaya daldırıp, sonra karşısındakine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
Gönülden yaşamak kıssadan hisse
“İşte!” demiş bilge ve eklemiş:
– “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.“
Hakkında yorum “Sözden mi, gönülden mi yaşamak”
Doğru size ne hacet