Aşağıdaki anekdot Warren Buffet’ın kendi yazıları ve 1966 ila 2012 yılları arasında Warren Buffet hakkında ekonomi basınında çıkan yazıları derleyen Carol Loomis tarafından yazılan “Dansla İşe Gitmek” adlı kitabından bir alıntıdır.
Müsrifköy ve Tutumluköy

Aynı büyüklükte yan yana iki münferit ada olan Müsrifköy ve Tutumluköy’e çılgınca düşsel bir yolculuğa çıkalım birlikte. Bu adalarda yegâne sabit sermaye topraktır ve adada yaşayanlar yalnızca gıdaya ihtiyaç duyan ve yalnızca gıda üreten ilkel insanlardır. Her ada sakini günde sekiz saat çalışarak kendisini beslemeye yetecek kadar gıda üretebilmektedir. Uzun süre işler böyle gider. İki adada herkes belirlendiği gibi günde sekiz saat çalışmaktadır, bu da her iki toplumun kendisine yettiğini göstermektedir.
Ancak sonunda Tutumluköy’ün çalışkan sakinleri bazı ciddi tasarruf ve yatırımlar yapmaya, bunları gerçekleştirmek için de günde 16 saat çalışmaya karar verirler. Bu sırada sekiz saatte ürettikleri gıdayla yaşamaya devam ederler, fakat aynı miktarda gıdayı tek ticari pazarları olan Müsrifköy’e ihraç etmeye başlamışlardır.
Müsrifköy sakinleri olayların bu şekilde gelişmesinden aşırı memnundur, zira artık her zamanki gibi yemek yiyebildikleri halde, eskisi gibi çok çalışmaktan kurtulmuşlardır. Tabii ki bunun bir bedeli vardır; fakat Müsrifköylüler bunun zararsız olduğunu düşünürler: Tutumluların verdikleri yiyecek karşılığında istedikleri tek şey Müsrif Tahvilleridir (doğal olarak Müsrif lira cinsinden ifade edilir).
Tutumluköy zaman içinde muazzam miktarda tahvil biriktirir. Bunlar esas itibariyle Müsrifköy’ün gelecekteki çıktıları üzerinde hak iddia eden çeklerdir. Müsrifköy’de birkaç âlim yaklaşan belanın kokusunu alır. Müsrifköylülerin hem karınlarını doyurup hem de biriken borçlarını ödemesi -veya yalnızca yönetmesi- için sonunda günde sekiz saatten fazla çalışması gerekeceğini öngörürler. Fakat Müsrifköy sakinleri bu tür felaket haberlerini dinleyecek ruh halinde değildir.
Bu arada Tutumluköy sakinleri sinirlenmeye başlar. Tembel bir adanın borç senetlerini bulundurmanın iyi yanı nedir? Bunun üzerine Tutumlular strateji değiştirirler: Bazı tahvilleri elde tutmalarına rağmen, çoğunu Müsrif lira karşılığında Müsrifköy sakinlerine satarlar ve bu paraları Müsrifköy’den arazi almakta kullanırlar. Sonunda Tutumlular, Müsrifköy’ün tümüne sahip olur.
Bu noktada Müsrifler tatsız bir denklemi çözmeye zorlanırlar: Artık yalnızca yemek yiyebilmek için yeniden günde sekiz saat çalışacaklardır -satacak başka hiçbir şeyleri yoktur- ve borçlarını ödemek, düşüncesizce Tutumluköy’e sattıkları arazinin kirasını vermek için de ayrıca uzun saatler çalışmaları gerecektir. Aslında Müsrifköy fetihle değil, satın alma aracılığıyla sömürgeleştirilmiştir.
Bu anlaşmada Müsrifköy, tüm üretimini sonsuza dek Tutumluköy’e gönderecektir. Müsrifköy’ün gelecekteki tüm üretiminin bugünkü değerinin Tutumluköy’ün başlangıçta vazgeçtiği üretime eşit olduğu düşünüldüğünde, tarafların adil bir anlaşma yaptığı iddia edilebilir. Ne var ki Müsrifköy’de bir kuşak hiç çaba harcamadan yiyecek elde ederken, bunun bedelini gelecek kuşaklar ömür boyu ödeyeceklerdir, bu anlaşmada -iktisatçıların ifadesiyle- oldukça dramatik “kuşaklararası eşitsizlikler” vardır.
…
Şimdi yine bu adaları düşünelim: Müsrifköy hükümeti borçları yönetmek için er veya geç giderek artan ödemelerle karşı karşıya kalacak ve fazlasıyla enflasyonist politikalar benimsemeye karar verecektir; yani, daha fazla Müsrif lira basarak paranın değerini düşürecektir. Hükümet o sinir bozucu Müsrif tahvillerinin belirli değerdeki değil, yalnızca belirli sayıdaki Müsrif lira için hak talebinden ibaret olduğunu düşünecektir. Kısacası, Müsrif lirayı değersizleştirmek adanın mali sancısını hafifletecektir.
Bu manzara, bir Tutumluköy sakini olsaydım doğrudan Müsrifköy’ün arazilerine sahip olmak yerine niçin ada hükümetinin tahvillerini tercih edeceğimi açıklar. Çoğu hükümet, yabancıların sahip olduğu mülklere el koymanın, yabancıların elindeki hak taleplerinin alım gücünü azaltmaya göre ahlaken daha zor olduğunu düşünür. Gizli hırsızlık kaba güce dayalı hırsızlığa tercih edilir.
…
Aslında ülkemiz muazzam bir çiftliği olan olağanüstü zengin bir aile gibi davrandı. Ürettiğimizden % 4 daha fazla tüketmek -işte bu dış ticaret açığı- için her gün hem parça parça çiftliği satıyor, hem de hâlâ elimizde olan kısmın üzerindeki ipoteği artırıyoruz.
…
Ekonomiye Giriş dersinde bize ülkelerin durmaksızın artan dış ticaret açıklarına uzun süre dayanamayacağı öğretilmişti. Tüketmekten memnun olan ülkede yaşanan saltanatın bir noktada kur ayarlamalarıyla ve alacaklı ülkeler düşünmeden harcama yapanlardan sonu gelmeyen borç senetleri kabul etmeyi artık istemeyecekleri için frenleneceği öne sürülmüştü. Müsrif ülkelerin son on yıllarda yaşadığı ani kredi bulma sıkıntılarında gördüğümüz gibi, dünyanın diğer yerlerinde işleyiş böyle oldu.