Doğa, içinde bizler için vazgeçilmez yaşamsal unsurları barındıran ikamesi mümkün olmayan mükemmel bir hayat kaynağıdır. Tıpkı bir ananın evlatlarına karşı bire karşılık bin veren, bolluk ve bereket kaynağı olduğu için atalarımız ona tabiat ana demiş. İnanılmaz bir dengesi olan bu mükemmel yaşam kaynağımızı her nesilde biraz daha yıpratıyor, dengesini bozmakta olduğumuzu görmezden geliyoruz.
Tabiat her şeyiyle biz insanoğluna her türlü cömertliğini gösteriyor. Burada sorunlu olan tarafın insanoğlu olduğunu vurgulamamak olmaz sanırım. Çocukken bizlere doğanın kirletilmemesi gerektiği öğretilmişti. Bakıyorum da günümüzde artık fütursuzca doğaya karşı her türlü zalimliği yapıyoruz. Bereketli topraklarımızda doğayı kirletecek sanayi kuruluşlarını baş tacı yapıyor, her türlü atıkları sonuçlarını düşünmeden doğanın temiz sularına, göllerine, topraklarına bırakıyor, havasını kirletiyoruz. Bizler de aslında Nasrettin Hoca hikâyesinde olduğu gibi bindiğimiz dalı kesiyoruz. İnsanlar olarak sürekli olarak doğanın katledildiğinden bahsediyor, uyarılar yapıyor buna rağmen halen daha bindiğimiz dalı baltalamaya devam ediyoruz. Acaba bindiğimiz dalı kestiğimizi, dal kopup yere düştüğümüzde mi anlayacağız? O kadar gecikmeden olayın farkına varıp yaptıklarımızın telafisi için uğraşmalıyız.
Gelişen sanayi ve teknoloji ile birlikte her geçen gün yıprattığımız doğayı korumak için yine gelişen teknolojinin bizlere sunduğu doğa dostu teknolojilerin kullanımının artması ve bunların desteklenerek yaygınlaştırılması en büyük dileğim. İşte o zaman belki kızım Doğa’dan ve onun gibi tüm çocuklarımızdan ödünç aldığımız doğayı temiz, dengeli ve yaşanabilecek bir şekilde tekrar onlara teslim edebiliriz.
* Daha önce yayınlandığı yerler:
– 20.11.2009 tarihli kişisel bloğum
Hakkında yorum “Vazgeçilmez hayat kaynağı: “Doğa”*”
Doğa bizim hem hayat kaynağımız hem de yaşama sebebimiz. Ama meyve aldığımız ağacı taşlıyoruz o da bi muamma.